July 14, 2007

az kaldık


tayfunun ellerinin resmini yaptım. bir kalem ve sulu boyayla. zor olmadı. şeftali ağacına yapıştırdım sonra resmi. kolay oldu. bu eller benimkilere benziyor dedi dışarı çıkıyorken. şapkasını bahçe duvarının üzerine bıraktı.
neredeyse bitiyor dedi ben duyamadım. içeriden cepli hırkamı getirip ona yetiştim. esiyor dedim. yürüdük.
tayfun bana baktı. ben ayaklarıma bakarken. neyse ki bitiyor dedi.
çok şükür dedim. adımlarımı sevdim.

July 10, 2007

kulp


pencereye arkamı dönüyorum. perde camın arkasında. tayfun bardağı elime tutuşturuyor. yüzüstü bahçeye uzanıyor.kafası bana dönük, gözleri açık. bazen inanamıyorum diyor. ben de diyorum. ama sonra geçiyor diyorum. kafasını öbür yana çeviriyor.

mutfaktan çıkmadan önce bir bardak kırdım diyor, en büyüklerinden bir tane. yerinden doğrulmaya çalışarak, inanamadım bir an diyor. üzerinde kuş olanı mı diyorum. tayfun yanımda şimdi, oturuyor. o sarı şey kuş muydu diyor. hayır diyorum bir ayıydı.
kafamı öne eğiyorum. inanamıyorum.

July 2, 2007

ne olur


duruyorsun. parmakların sandalyenin kenarında. hiç bir şey beklediğin yok. olup olacağı bu diyorsun açık açık. sandalye diyorsun.
genelde şarkı mırıldanıyorsun. özellikle şu şapkalı adamın şarkılarını söylemeye bayılıyorsun. onun müziği diyorsun, derenin akışını izlerken yavaş yavaş ağlamaya benziyor. dediğin şeyi aptalca bulup küçük bir kahkaha atıyorsun.
bir şeftali seni kendine getirmeye yetiyor. kalan tek şeftaliyi hemen şimdi yemek yerine akşam için saklıyorsun onu ve gününe anlam katıyorsun. akşam bir anda oluveriyor böylece.
kendini tutamadığın oluyor. konuşmanın ortasında kalkıp merdivenleri çıkabiliyorsun. suyu bardağa doldurayım derken tüm odaya saçabiliyorsun. oturduğun yerde ceketinin iç cebinden çıkardığın deftere bir ağaç çizip içini istediğin renge boyayabiliyorsun.
hiç bir renk senin istediğin gibi olmuyor ve ben sana imreniyorum.
bir öğle vakti tezgahta tatlı tatlı duran şeftaliden büyük bir ısırık alıyorum.
suları yere akıyor.