May 23, 2007

eline ne oldu

dur


sabaha karşı dışarı çıktığımda tayfunu bahçede ıslık çalarken buldum. evin duvarına sırtını yaslamıştı. beni görünce ıslık çalmayı bir süre kesti. ne zaman biter dedi. fazla sürmeyecek dedim zaten birazdan ortalık ısınır. hırkamın altında kalan saçlarımı dışarı çıkarıp bahçeden çıktım. her an bitebilirdi artık. birazdan ıslık çalmayı da kesecekti tayfun. elimdeki poşete gelince, içinde henüz bir şey yoktu ve artık bitmek üzereydi. arkamdan koşarak tayfunun gelmesini beklemiyordum ama gelse ne iyi olurdu. gelmesine de gerek yoktu seslense bile yeterdi onu duyabilirdim ne de olsa daha sabah olmamıştı. ayaklarım daha ıslaktı. hepimiz dursak diye geçirdi tayfun içinden ve ıslık çalmayı bıraktı. ben elimdeki poşedi bıraktım rüzgar bahçeye doğru uçurdu onu .tayfun ayaklarının ucundaki poşeti aldı ve arkamdan koştu elimden tutup beni eve geri götürdü. üzerimi örtmeden önce poşeti başıma sardı. kahvaltı hazır olunca bana sesleneceğini söyledi. henüz her şey için çok erkendi.

May 12, 2007

yaşa



son bir kaç gün içinde yüzümün olağanüstü bir şekilde değiştiğini gözlemledim. derimin rengi bir ton açıldı ve kollarım uzadı. bunun bir tür yeniliğin habercisi olduğunu söylemek için çok mu erken? saçlarım da dökülürse beni gerçekten bir şeylerin beklediğine inanmaya başlayacağım. bugün yanıma tatlı mı tatlı bir adam oturdu ben evde yokken. geldi ve denizin ilgi alanıma girdiğini şıp diye anladı. yanıma oturmasıyla denize olan ilgimi yüzüme vurması bir oldu. şöyle dedi: birini mi arıyorsunuz siz yoksa kollarınız mı uzun? rengim soluk dedim hepsi bu belki başka bir gün. adamın yanından kalkıp pastaneye doğru tempolu bir şekilde yürümeye başladım. pastanecinin uzun zaman önce bir sevdiğini kaybetmiş olabileceği geldi aklıma.

May 10, 2007

üzerimizdeki bu ışık ışık ışık ışık

aynadan gelişini gördüm


evde yalnız kaldığımda ilk işim elimizdeki en büyük bardaklardan birine su doldurmak ve bardaktaki su elverdiğince hoplayıp zıplayarak bodruma inmek olur. bodrumun serin rutubetli havasını içime çeker soğuk zeminine boylu boyunca uzanırım. birkaç dakikada bir, sanki hastaymışım da zorluk çekiyormuşum gibi dirseklerimden destek alarak yavaş yavaş doğrulur ve suyumdan nimetlenirim. suyum bittiğinde ayağa kalkıp bodrum duvarlarını süsleyen resimlerden birine bakakalırım. resimlerin çoğu bir şey anlatmaz. birinde ellerini yıkayan bir çocuk vardır, diğerinde ayağı sargılı bir keçi. derin düşüncelere daldığımı söyleyemem hayatta yapmayacağım şeylerden biridir bir resme bakıp derin düşüncelere dalmak. bende bazı değişikliklere sebep olabilir ama sadece o kadar. oturup da keçisinin ayağındaki derin yarayı diktikten sonra büyük bir huzur duygusuyla ellerini yıkayan bir çocuk hayal etmem. Bu delilik olur. belki arka plandaki geniş yeşil platolarda olmayı isteyebilirim. fazla ileri gidemem.


seyirim bittikten sonra merdivenleri çıkmak ve aradığım şeyi hiçbir yerde bulamayacağımı anlamak.

May 4, 2007

pistol



şu ağaçları görüyor musunuz? onları düz geçin ve karşınıza çıkan ilk esintiyi takip ederek yaprakları peşinize takın. karşınıza bir ev çıktı. bahçesini çiğneyip, verandasına geldiğinizde arkanıza dönerek katettiğiniz yolu gözlerinizle görün. evin kapısı olmadığının çoktandır farkındasınız, belki arka tarafta olduğunu umuyorsunuz ama boşuna. evin kapısı yok. tekrar geldiğiniz yöne bakmaya ne dersiniz? ne hoş bir manzara. kapısı yok ama bir merdiveni var bu evin sizin basamaklarını çıkamayacağınız. merdivenlerin karşısında da bir kapısı. kapı bir odaya açılıyor ve siz bunu bilemezsiniz. kapı açıldığında karşınıza çıkan oda pek şaşırtmayacaktı belki de sizi bunu bilemeyiz. bildiğimiz şey odanın içindeki koltukta bir adamın oturduğu ve sandviç yemekte olduğudur. ne sandviç yemesi ne de ayağının altındaki siyah obje sizi beklemesine engeldir. arkanızdaki hoş manzara böylesine bir durumda işinize yarayabilir mi. bunu ancak o bilebilir.

May 2, 2007

juan sen misin?


bugün bizi tekrar ziyarete gelen teskanın kendini bir başka isimle tanıtması her ne kadar benim bayıldığım bir hareket olduysa da tayfunun pek hoşuna gitmedi.tabii ki artık adı kunna olan teska ya hissettirmedi bunu. onun yerine biraz gölün kenarına gelsene benle cümlesine gülümseyerek cevap verdi. gerçekleşen bu durum tayfunun yani bizim bir özetimizdi aslında. hep beraber ömrümüzü kimseye bir şey çaktırmadan geçirmenin yollarını arıyoruz. başarılı olduğumuzu söyleyebilirim öyle olmadığımızı bilerek ve kimse bir şeyden şüphelenmez. kesinlikle başarılı olduğumuzu düşünüyorum.


tayfunun göl gezintisinden, kaptanın aptal mı aptal yolculuğundan dönmesini bekliyorum. kapının çalınmasıyla koşarak kapıyı açıp hızımı alamadan evden çıkıp uzaklara koşmak istiyorum. nefesim bitene kadar, durmadan. belki biri yetişmeye çalışıyordur diyerek arada bir arkama bakmadan. akşamüstüymüş mesela kapı çalındığında hep akşamüstü kalsın. zil çalınca kapıyı açıp koşan bir kadın göreyim daha akşam olmadan. tayfun koşup giden kadının arkasından bakıp "bazen koşmak gibisi yoktur" desin.