April 19, 2007

mırıltı



dün tayfunun arkadaşlarından biriyle tanışma şerefine eriştim. arkadaşı, kapı kapı dolaşıp "uzaklara gitmeden önce yapmanız gerekenler" başlıklı bir yazı dağıtıyormuş ona buna. ama kesinlikle manifesto değillermiş, "iddialı konuşmalar yapanları hor görenler" adlı bir topluluğa katılmış şu sıralarda. bizim kapıyı çalınca tayfun açmış ben de yürümeye çıkmıştım, döndüğümde büyük odada oturmuş pencereden dışarıyı seyrederek sohbet eden iki yabancıyla karşılaştım, tayfunu yanında biri varken tanıyamadım. uzun zamandan beri ilk kez biriyle tanıştırıldım, adı teska'ymış; "toprağın içindeki kök parçacıkları anlamında" diye ekliyor ve hemen elindeki kağıtlardan birini bana uzatıyor. elbisesinin rengi gri mi mavi mi anlayamıyorum. kaptan olsaydı uzun uzun tartışabilirdik elbisenin rengini. mavi ama belli açılardan baktığında griye çalıyor derdi kaptan ben sadece gri olduğunu söylerdim öyle olduğuna inanmadan. kağıda şöyle bir göz atmalıyım yoksa kabalık olur. hem merak da ediyorum. başlıktan sonra liste halinde sıralanan yapmamız gerekenleri görünce tayfun için seviniyorum, belki hep arkadaş kalırlar. liste şöyle başlıyor; bir derede çamaşır yıka, derede yıkanan birine aşık ol, aşığınla birlikte derede yüz, birine derede yüzmeyi tavsiye et...
"dere derken başka, yüzmek derken başka bir şeyi kastetmiyorsun değil mi" diyorum ona çekinerek. "asla" diyor "üzerine derede cup cup yapacağımı söyleseniz bile dolaylı yoldan hiç bir şey söylemem ben". iddialı konuştuğunun farkına vardığında kafasını başka yana çeviriyor pişman olmuş. gülümsememek elimde değil, teska'yı sevdim çünkü. ve bu bir tesadüf değil, çünkü tesadüf yoktur.


işte tam şu anda tıpkı kaptanınki gibi bir bunaltı kaplıyor içimi, tüm kelimeler garip gelmeye, ağzımdan çıkan sesler anlamsızlaşmaya başlıyor, birinin sözlerini tekrarlıyorum sanki, ilk kez gördüğüm biri, elleri yok mesela.. üstü çıplak. bir derede sırtüstü uzanmış. kıyıda duran bana bakıyor yan yan ve mırıldanıyor.

No comments: