March 23, 2007

yolculuk


bazen tayfunla yürüyüşe çıkıyoruz. dün de çıktık, yanındakiyle aynı anda adım atmak kadar sevimli bulduğu başka bir şey olmadığını söylüyor bana. hele bir de ayakkabılarınız gıcırdıyorsa -benimki gıcırdıyor- sonsuza kadar sizinle yürüyebilirmiş. tayfun epey bana benziyor.
kimileri abarttığını düşünecektir. düşünsünler.
kafasında rengi güneşten solmuş bir şapka var, rüzgar uçurmasın diye, şapkasını bir iple kafasına bağlamış. akşam sinemaya gidelim mi diyor. hazır, kaptan evde çorba yapmayı öğrenmekle ve mızmızlanmakla meşgulken diyor. aslında ikimiz de sinemayı sevmeyiz tüm o mavi ışık içimizi bunaltır.
sinema gerçekten de içimizi bunalttı, çıktık biz de. sokakta gösteriler yapıp eğlenen bir gruba katıldı tayfun. eve yalnız döndüm. çorba pişmek üzereymiş. bahçede oturup çorbalarımızı içerken kaptan kendini pek iyi hissetmediğini bir yolculuk planladığını söyledi bana. bunu yeni boyanmış botlarını gördüğümde anlamıştım. şaşırmış gibi yapamadım. ağzımdan ses çıkarabileceğimi sanmıyordum, konuşmayı denemedim. nasıl olsa onun anlayamayacağı şeylerdi söyleyeceklerim.
ben de kendimi iyi hissetmiyordum ama çorba güzeldi, bahçe vardı ve tayfun bana benziyordu.

No comments: